Balat’ta Görülmesi Gereken Yerler : Kiliseler

Balat’ta Görülmesi Gereken Kiliseler

Bu yazım mutlaka görmenizi istediğim kiliseler ile devam ediyor…

Günümüzde kiliselerin yerleşik cemaati kalmadığı için, düğün ve cenaze gibi yan gelirleri de yok denecek kadar az.
*bazı kiliseleri tamamen bağışlarla ayakta kalmaya çalışıyor.

Balat’ın birkaç kilisesi var ki, oldukça bakımlı ve büyüleyici. * Burgar Kilisesi gibi.

Öğrendiğime göre bu kiliselerin bazılarına Kudüs’ten, bazılarına Patrikhane’den finansal destek geliyormuş.

Mucizeler Kilisesi : Surp Hraşdegabed Ermeni Kilisesi

Sadece Perşembe ve Pazar günleri saat 14’e kadar açık.

Bu kilisede en dikkat çekici şey bir ayazmaya sahip olması. Alt kattaki ayazmanın çeşmesinden dilek ve dualarla su içip yüzünüzü yıkadığınızda dileklerinizin kabul olacağı rivayeti var.

 

Kilise’nin isminde geçen “Hraşdegabet”, Ermenice’de “baş melek” demekmiş. Kilise başmelekler Mikail ve Cebrail’e adanmış.

Kilise’nin ana kapısından içeri girdiğinizde yerler halı, sağlı sollu tahta oturma sıraları var, duvarlar ise pembe tonda boyanmış.

Alışık olduğumuz İsa ve Meryem Ana figürleri ile süslenmiş mütevazi kiliselerden biri Surp Hraşdegabed Kilisesi.

Bu üstte fotoğrafta gördüğünüz kilisenin sağ tarafımda kalan kısmında ilginç siyah demir bir kapı mevcut. O kapıdan ayazması olan diğer kiliseye geçiliyor.

Dekorasyonu oldukça basit bu kilisenin… Siyah demir kapının hikayesi ise ilginç!

Kapının üzerinde Surp Kevork’un ejderhayı öldürüşünü gösteren kabartmalar ve dini tasvirler var.
Rivayete göre bu demir kapı Topkapı Sarayı yapılırken kazılarda bulunmuş, uzunca bir süre Topkapı Sarayı’nda kullanılmış. Daha sonra I. Mahmud, hastalara şifa dağıtan Mucizeler Kilisesi’ne hediye etmiş kapıyı.

Kilise 1835’lerden beri her yıl Eylül ayında sadece bir günlük kutsal ayinle hastaları kabul ediyor. Ayine hastalarını getirenler mucizenin gerçekleşeceğine inanıyor.

Söylenenlere göre ayin sonrası; dilsiz olan bülbül gibi, koltuk değneği ile gelenler yürüyerek çıkıyormuş kiliseden.  *Ee boşuna Mucizeler Kilisesi denmemiş, baksanıza kaybettiğimi sandığım şapkamı yerde ararken gökte buldum :)))

 

Demir Kilise-Bulgar Kilisesi-Sveti Stefan Kilisesi

İşte bu kilise gerçekten muh-te-şemmmm…

Dünyada eşi benzeri olmayan demirden yapılmış tek kilise.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin katkılarıyla 7 yıldır sürdürülen restorasyon ile bu yılın başında ibadete kapılarını tekrar açmış.

Beyaza boyanmış dış cephesi ile Haliç kıyısında adeta kuğu zerafetinde süzülüyor sanki…

Kilise’nin beyaz mermer merdivenlerini çıkarken, içerden de yüzüme doğru tütsülü bir çam kokusu estiğinde; İşte Balat’ın üzerime sinen kokusu bu demiştim. Geçmişin kokusu… Geçmiş belki de hiç geçmemiş!

Yüzlerce kez fotoğrafı çekilebilecek görülmeye değer büyüleyici bir yapı Bulgar Kilisesi.

Muhteşem mimarisi ile İstanbul’un ve dünyanın da en ilginç kilisesi.

 

Peki neden ilginç bu kilise?

Çünkü tamamı Viyana’da demir dökümden yapılmış. Avusturya’dan bir gemiyle Balat’a getirilmiş demonte bir kilise. O yüzden de ismi halk arasında “Demir Kilise.”

Bu muhteşem Kilise’nin mimarı da çok bildik biri aslında.

Beyoğlu’nda Mısır apartmanını sanırım herkes görmüştür. Ya da Sirkeci’deki Sansaryan Han’ı veya Cibali Tütün Fabrikasını.

İşte tüm bu ihtişamlı yapıların mimarı, Ermeni asıllı Hovsep Aznavur’dur. *Hristiyan Türk mimarlarla İstanbul bir zamanlar ne güzel şekillenmiş. Oysa şimdi? *İnsanın yüreği sızlıyor günümüz İstanbul’unun müslüman Türk mimarlarıyla!

Gelelim bu kilisenin yapılış hikayesine…
Ayşegül Kaya İstanbul Bitmeden kitabında şöyle anlatmış: “Osmanlı’da padişahlar kilise yapımına izin vermiyormuş, ama öte yandan da Rum ve Bulgar cemaatlerinin çekişmesinden, böl-yönet ilkesi gereği yararlanmak istiyorlarmış.
Sonunda padişah Bulgarlara, “Kiliseyi bir ay içinde yaparsanız izin veririm.” demiş. Bunun üzerine Bulgarlar, kilisenin derhal yetişmesi için demirdöküm yapılmasına karar vermiş ve kilise bir ay gibi kısa sürede mimar Hovsep Aznavur tarafından projelendirilerek Avusturya’da yapılıp şimdiki yerine monte edilmiş (1898).

Eski kartpostallarda dikkat ettiyseniz, Balat sahilinde denizin dibinde görünüyor Demir Kilise. Bedrettin Dalan zamanında yapılan sahil dolgusuyla denizden epey uzak şimdi.

Fener Rum Patrikhanesi ve Aya Yorgi Kilisesi

Maraşlı Rum Okulu’na yakın olan Patrikhane ve Kilisesi, Bizans’tan Osmanlı’ya, Osmanlı’dan da Cumhuriyet Türkiyesi’ne uzanan köklü bir kurum.

Kilise’nin üç siyah kapısı var. Ama girişler sadece orta kapıdan yapılmakta.

Merdivenleri çıkarken tam karşınızda kalan kapının hikayesi oldukça önemli aslında:

1821 yılında bir Yunan ayaklanması çıkmış. Bu ayaklanmayı gizlice desteklediği için kilisenin Patriği suçlanmış. 10 Nisan 1921 Paskalya Yortusu’nun olduğu gün Patrik Grigoryos bu kapıda asılarak idam edilmiş. O günden beri de bu kapıya kilit vurulmuş, bir daha da hiç kullanılmamış.

Patrikhane’nin taş avlusunda noelde süslenmesi için konulan saksıda bir çam ağacı var. Ağacın arka tarafına düşen kısımlarda ise Patrikhane’nin ofis bölümleri mevcut.
Avluda tam karşınızda görünen yapı ise, Aya Yorgi Kilisesi.

Kilise’ye girmeden önce kapının üzerinde yer alan Bizans’ı temsil eden çift başlı kabartma kartal figürü dikkatinizi çekecektir eminim. Bizans’ın sembolüdür kartal.

1837 yılında yapılan Aya Yorgi Kilisesi’nin içi oldukça gösterişli.

Varaklar, dini tablolar, oyma ve süslemeler çok şık. Ayrıca Bizans kutsal emanetlerine de sahip bu kilise…

Ortodokslar için son derece önemli olan üç azizenin kemiklerinin muhafaza edildiği rölik adı verilen demir tabutlar var. Ayrıca kilisenin sağ dip köşesinde İsa’nın çarmıha gerildiği yerden getirilmiş taş parçası da var.

Şimdi çok gizemli bir o kadar da ilginç bir kiliseye götüreceğim sizi. İsmi Ayios Yeorgios Kudüs Kilisesi (okunuşu Aya Yorgi)

Ayios Yeorgios Kudüs Kilisesi

Bu kilisenin yerini bulmak oldukça kolay. Balat 1200 Derece Cam Atölyesi’yle karşı karşıyalar. Dışarıdan kilise olduğu pek belli olmasa da Balat’ın önemli kiliselerinden biri.

Yüksek duvarları, bu duvarların üzerinde tel örgüleri ile bir kiliseden daha çok hapishane izlenimi veriyor insana.

İçeriye girişler bir bekçi eşliğinde yapılıyor

Sadece yılda bir kere 23 Nisan günü ayine açılıyor. Dualar ediliyor, dilekler dileniyor ve rivayete göre dileklerin çoğu oluyor. Kim dua  edip dileği olmuşsa, kiliseyi tekrar ziyaret edip bağışta bulunuyor.

Bağışlar da para kabul edilmiyor ama!

Kilise virane olduğu için “çatısını yaptırın, duvarlarını boyayın, eskiyen mobilyaları değiştirin” gibi isteklerde  bulunuluyor.

Kilise’nin kapısında bütün gün sandalye tepesinde oturan ve şivesi Hataylı Hristiyan Araplar gibi olan bir bekçi var.

Ziyaretler Bekçi Abdullah’ın insiyatifinde. istediklerini içeri alıyor, istemediklerini almıyor. İçeri girmesine izin verdikleri kişileri de sıkı sıkı tembihliyor; Fotoğraf ve görüntü almak yasaktır! Resim çekmeyin !

Kilise 1500’lerin sonunda yapılmış. Kudüs Patrikliği’ne bağlı. Günümüzde hiçbir cemaati yok. Hatta papazı da yokmuş artık.
İçerisi tam anlamıyla virane. Büyük bakımsız bir bahçesi var. Birkaç sokak köpeği. *Güya köpeklere bakılıyomuş. Hepsinin kemikleri sayılıyordu, içim cızladı! *Dışarıya salsalar daha mutlu olacak o köpekler halbuki!

Kilise’nin kapı girişinde ve duvarın bitiminde iki anıt ağaç var. 1830 yaşında olduğu tahmin edilen bu ağaçların bakımını yapan yok. *Mülk özel olduğu için bu ağaçlara belediye müdahale edemiyor. İlerde ağaçlar kurursa gerçekten yazık olacak!

Bekçi Abdullah’ın anlatımına göre bu Kilise’de en önemli parça duvarda yer alan Nuh tufanını simgeleyen kartal figürüymüş. Efsaneye göre; tufan olduğunda gemiyi batırmak için bir yılan görevlendirilmiş. O yılan da gemide bir delik açmış. Gemi battı batacakmış. Nuh Peygamber’de Tanrıya yalvarmış: “ bir çare gönder!” O sırada bir kartal gelmiş o deliğe kafasını yerleştirerek deliği kapatmış. Gemi batmamış, canlılar kurtulmuş, kartal da kutsal olmuş.

Arkeoloji Dünyası ile gerçekleştirdiğim bu turda Balat’ta yer alan en önemli kiliseleri ziyaret ettik. Bir tek Kanlı Kilise’ye yetişemedik. Kanlı Kilise pazar günleri saat 16’da kapanıyormuş. Siz giderseniz saatlere dikkat edin! *Kanlı Kilise, Fener Rum Erkek Lisesi’nin giriş kapısına çok yakın.

Evettt… İki bölüme ayırdığım Balat turumuz burada biter. İlk bölüm için buraya tık lütfen

Hadi bakalım..

“İstanbul’un karşısında Galata
Al kayıkçı götür bizi Balat’a”

 

Zu Floria x

 

Instagram @banabiyersoyle

Bumerang - Yazarkafe
Bumerang - Yazarkafe

2 Comments

  1. Ismail YILDIZ Ağustos 22, 2018
    • Zuhal Floria Ağustos 27, 2018

Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.