Manuş Baba’nın sevdiğim bir şarkısı var.
“Dönersen Islık Çal”
Bugün şarkının YouTube’da yayınlanan klibini seyrettim. Klip Gölyazı’da çekilmiş 🙂 Başrolde balıkçı rolünde Manuş Baba, ve iskelede onu bekleyen sevgilisi…
Geçtigimiz yaz, Gölyazı ziyaretimde bir öykü yazmıştım ben.
Hatta Instagram sayfamda da yayınlamıştım. İşte bu klip bana, öykümde geçen karakterlerden Balıkçı Sarı Mehmet’le Eleni’yi hatırlattı.
Bu acıklı aşk hikayesini okumak için aşağıya doğru devam edelim lütfen.
GÖLYAZI ve AĞLAYAN ÇINAR
Çok eski zamanlarda Bursa’da göl kenarına dizili, rengarenk taş evleri olan şirin bir balıkçı köyü vardı. Köyün yarısı Rum, yarısı Türk’tü. Romeo Juliet gibi acıklı bir aşk hikayesi yaşanıyordu bu köyde. Köyün yağız delikanlısı Sarı Mehmet, güzeller güzeli Rum kızı Eleni’ye aşık olmuştu. Birbirlerini delice seviyorlardı.
Bizim Sarı Mehmet balıkçı…Rum kızı Eleni’de annesinin tuhafiye dükkanında yün satıyordu.
Aşıklar her sabah gölün girişindeki büyük çınarın altında buluşur, birbirlerini öper koklar, Mehmet balığa, Eleni’nin “Rastgelsin Mehmedim” sözleriyle çıkardı. Akşam olup gün battığında ise, Mehmet Eleni’yi çınarın altında onu beklerken bulurdu hep.
Birbirlerine sıkıca sarılır, ağacın genişçe olan dalına oturur, saatlerce konuşurlardı her gün.
Günler böyle aşk dolu geçerken ülke de itilaf devletlerince işgal altındaydı.
Mustafa Kemal Paşa gizlice Samsun’a gitmiş, işgal altındaki Anadolu’da Kurtuluş savaşını başlatmıştı.
Yunan birlikleri rahat durmuyor, İzmir’i, Bursa’yı, Trakya’yı işgal ediyorlardı. Sarı Mehmet ve Eleni’nin köyünde onca yıldır mutlu bir şekilde yaşayan Rumlar ve Türkler bundan sonra iki düşman halindeydiler.
Eleni’nin ailesi Mehmet’le görüşmesine yasak getirdi aniden.
Aşıklar ne yapıp edip bir şekilde çınarın altında buluşmaya devam ettiler yinede.
Sıcak bir günde kötü bir haber geldi köye. Mehmet savaşmak için cepheye çağrılmıştı.
Son kez çınarın altında buluştu o gece bizim aşıklar.
Öpüp kokladılar birbirlerini. Eleni hamileydi, ama Mehmet’e diyemedi.
Mehmet çınar ağacından yeşil bir yaprak kopardı Eleni’ye vermek için.
“Bu yaprak sarardığında bende eve dönmüş olacağım bekle beni sevgilim” dedi. Kopardığı çınar yaprağını Eleni’nin kulağının arkasına iliştirdi oracıkta.
Ertesi gün Mehmet cepheye doğru yola çıktı.
Eleni’de hergün kiliseye dua etmeye.
Günler aylar böyle birbirlerinden habersiz geçiyorken, Eleni’nin mavi gözlü bir kızı oldu.
Ve nihayet yurdun düşman işgalinden temizlendiği, savaşın bittiği haberi ulaştı köye. Türkler işgal edilen toprakları birer birer geri alıyorlardı.
Bu arada Eleni hergün çınar ağacının altına gidip haber alamadığı Mehmet için göle ağıtlar yakmaya devam ediyordu.
Aylar geçmişti. Savaş bittiği halde Mehmet eve hala dönmemişti. Eleni merak içindeydi.
Derken iki ülke arasında nüfus değişimi başladı. Türkiye’deki Rumlar Yunanistan’a, Yunanistan’da yaşayan Türkler, Türkiye’ye göçmek zorunda bırakıldı.
Eleni ve ailesi Selanik’e doğru yola koyulurken, bebeği de ateşler içinde yanıyordu. Ne yazık ki bu zorunlu göç yolculuğunda bebeğin bünyesi zayıf düşmüştü…daha fazla da dayanamadı.
Eleni bebeğini kaybedince, hayata iyice küstü.
Ve birgün… Mehmet’le ilgili o kötü haber de ulaştı Selanik’e.
Mehmet, Sakarya cephesinde savaşırken şehit düşmüştü. Eleni bunu duyunca iyice perişan oldu. Hiç düşünmeden hemen yola çıktı. Bursa’daki köyüne gitti. Çınar ağacının altına oturdu. Ortalıkta dolaşan bir köpekten başka kimseler yoktu. Mehmet’in son buluşmalarında verdiği kurumuş çınar yaprağını saçına taktı. Bir süre etrafa bakındı… Ve aniden “Elveda sevgilim” diyerek kendini iskeleden göle bıraktı.
Gözlerinden süzülen yaşlar gölün sularına karışırken tüm bunlara şahit koca çınarın yaprakları da ıslanmaya başladı. Çınar ağladıkça, bu kara sevda aşk dilden dile dolaşmaya çıktı. Çınar ağıt yaktıkça göl inledi… Bu kadersiz çiftin büyük aşkı suya yazıldı. Zamanla köyün ismi de Gölyazı oldu.
Bir gün Gölyazı’ya giderseniz, bu ağlayan çınarın altında kavuşamayan Sarı Mehmet ve Eleni için yere düşen kuru çınar yapraklarından bir tane de siz alın, sevdiğinizin saçlarına oracıkta takın.
Zuhal – Ağlama çınar
Sarı mehmet ve ele’nin hikayesine konu olan gölyazı(ağlayan çınar)
Belki biraz klişe, belkide olması gereken bu
Aşklarını en azından birbirlerine anlatmışlar , söz vermişler ve yaşamaya çalışmışlar
Aşkalarından hiçbir zaman vazgeçmemişler birebirlerine kavuşacaklarına inanmışlar
Aşkıda aşk yapan bu değil mi zaten birbirine verilen sözler, sevginin paylaşımı
Ne güzel bir aşk hikayesi
Aşkta çekilen acı aşk-ın ne olduğunu anlamlandırıyor, canlı kalmasını sağlıyor…
Manuş baba’nın dönersen ıslık çal klibinde yine bir aşkın hikayesini görüyor ve hatırlıyoruz
Aşk’da mutlu son yoktur aslında. Sonsuz mutluluk vardır. Bazı aşklar da bu şekilde kavuşuyor o sonsuzluğa 🙁
Gölyazı bu öykünüzle daha çok ilgimi çekmeye başladı. Mutlaka gideceğim. Çok acıklı.. üstelik gerçek gibi yaşanmış gibi kurgulamışsınız yüreğinize sağlık
Mutlaka gidin. Ufak bir balıkçı köyü. Beni etkiledi.
Evet bu hikaye’ yi duymuştum, ama sizin yorumunuzla bir daha hüzün ile okudum. “Sevmek ne garip şey” Anne diye söyler sanatçı… Doğrudur bir çok aşk ve hüzünle bezenmiş sevgi hikayeleri duyarız. Bir Kadın’ a , bir Adam’ a veya bir yere…. Ama güzeldir bu duyguları hissedebilmek, içlerinde kendimizden bir şeyler bulmak. Kendimizi o kahramana yakın hissetmek, yani insan hissetmek… Güzeldir bazen hayallerin gerçekleşeceğini düşünmek… Sağolun Zuhal Hanım, yine içimizde üstünü örttüğümüz sevgiyi hatırlattınız (:
Evet mübadele zamanından günümüze kadar ulaşmış benzer aşklar kara sevdalar olmuş. Gölyazı’ya gittiğimde ben kavuşamayan aşkların hüznünü yaşadım doğada. O doğa bana ilham verdi ve bu öyküyü kaleme aldım yazın balkonumda. Hızımı alamadım bu oykuyu 6 sayfada bitirdim. Ama kısaltma hali daha kolay okunabilir diye bloğa bu şekilde koydum. İnstagram hesabıma ise daha kısa olanını. Teşekkür ederim yorumunuz için 🙂