Yaz mevsimi herkesin ruhunda yavaş yavaş biterken, bende öyle böyle değil, takk diye bitiverirdi.
Sersem ederdi.
Sıcacık güneşli bir havaya uyanmış İstanbul’dan, beton duvarlarla kaplı alüminyum dolu havaalanına kalkıp gitmekti “Eylülün gelmesi!”
Arkamdan dökülen bir tas suyun göz kenarlarıma dökülmesiydi Eylül.
Taksiden indiğim anda karşılaştığım asık yüzlü ve herkese kuşkuyla bakan havaalanı polisleriydi Eylül.
“Cep telefonu, tablet, bilgisayar, bozuk paralar dışarı!” diye bağıran kaba görevlilerdi.
Güvenlikten geçerken vücudundan dışarıya doğru öten ne ise, onu bulmak için bedenimde dolaşan, hiç yaşamamış kadın elleriydi.
Kolyem mi öttü, bilekliğim mi yoksa kulağımdaki küpeler mi? O eller neden bedenimde gezindi gibi, ruhuma suçluluk yükleyen duygunun adıydı Eylül.
100ml sınırın üzerinde olan plastik şişedeki suyumu onlar almadan çabucak içip bitirmekti Eylül.
Plastik koridorlardan hızlıca yürüyüp uçağa yetişme telaşımdı… Koltuğa oturup, yerleşme-bağlanma merasimi ile hosteslerin mekanik gülümsemesiydi Eylül.
Uçak düşerse yapılacaklar talimatlarını gözucuyla izlemekti. Uçak havalandıktan sonra ne dediği çok da anlaşılmayan kaptan pilotun açılış konuşmasına gülümsemekti. Gökyüzündeki boşluk, türbülans, yoğun bulutların hepsine katlanmaktı Eylül!
Uçağın iniş anonsu “yaz bitmiştir” anonsuydu benim için.
Kapıdaki hostesin yine mekanik gülümsemesine hüzünle karşılık vermekti. Sonra yine plastik koridorlar, yine beton, yine metal yoğunluk. Doğa ve insanla hiçbir bağlantısı olmayan gri duvarlarla kaplı havaalanındaki adımını atınca yürüyen, yaklaşınca açılan kapılarda bitirdiğim yazdı Eylül.
Bir kot, bir tişört ve bir terlikle bindiğim uçaktan bir mont ve bir şemsiye ile inişimdi.
Geride bıraktıklarım 30 günde yavaş yavaş sonbahara alışırken, benim 3-4 saatte içinde klimalı ortamdan kaloriferli ortama geçişimdi Eylül.
Havaalanı EXIT tabelalarını aşıp dışarıdaki yoğun yağmura, güneşsiz ve karanlık havaya adım atmaktı Eylül.
Beni karşılayan eşime “çorap ve botlarımı” getirdiği için teşekkür etmekti Eylül. Ertesi gün karanlık bir sabahla başlayan yağmura, sonbahara uyanmaktı Eylül!
Kısacası, Eylül bende hüzündü. Şimdi ise devam eden yaz güneşim.
Hoş geldin, Hoş gelsin Eylül’üm!
Zu Floria x
Not: Bu yazıyı bu sabah @banabiyersoyle IG hesabımda paylaştıktan sonra paylaşımlarını severek takip ettiğim @moi_non_plus_19 Sevgili Saffet hanım’dan bir yorum geldi :
“O kadar güzel ve duygulu bir anlatımla dile getirmişsiniz ki dönüşlerinizi, vallahi Eylül ayının sizden özür dilemesini bekleyesim geldi.”
Saffet hanım o kadar iyi bir tesbitte bulunmuştu ki… Gerçektende bu sabah uyandığımda, “Eyyyy Eylül, bana bir özür borcun var senin” demiştim kendi kendime!