Çanakkale hakkında söylenecek çok şey var elbet… Turgut Özakman ‘ın Çanakkale 1915, *Çılgın Türkler kitap serileri en güzel örnektir bu söyleneceklere.
Ulusunu burjuvasından köylüsüne, İstanbul Erkek Lisesi orta sınıf öğrencilerinden, kadınlarına kadar, her kademeden, her yaştan,
böylesine seferber edebilen dünyada kaç lider var? Hiç.
Çanakkale cephesinde 34 yaşında henüz Yüzbaşı rütbesinde olan Atatürk; aklıyla, hayalleriyle Türk milletinin alın yazısını değiştirdi.
Sonunda ortaya paha biçilmez bir tablo çıkardı: “Türkiye Cumhuriyeti”
••••
Japonların hayran olduğum bir “Şoklama Sistemi” var.
Japon okullarında ne yapıyorlar biliyor musunuz? Öğrencileri otobüslere bindirip ülkelerindeki atom bombasının düştüğü yerlerden birine götürüyorlar;
“Güçlü olmazsak, başımıza yine bunlar gelir” eğitimi için.
Sonra teknoloji harikası fabrikalara götürüyorlar… “çok çalışırsak dünya ile yarışabiliriz” eğitimi için.
Ve şoklamanın üçüncü ayağı,
Ç A N A K K A L E’ye götürüyorlar.
Çanakkale Boğazı, Gelibolu’yu, savaş alanlarını gezdirip, “Vatan böyle korunur” eğitimi için.
••••
Memleketimizin geldiği son noktaya bakarsak; artık İstiklal Marşı ‘mıza kadar gelinen bir işgal var.
Toplum olarak, zihniyet olarak, Japonların yaptığı gibi bir “şoklama sistemi”ne geçmeliyiz.
Bizi biz yapan o kaybolmuş değerlerimizi, o kutsal Çanakkale bilincini geri getiremezsek elimizden kimbilir daha ne çok şey kayacak.
Çanakkale’de alay alay yatan atalarımızın son torunları olarak, bu şoklama bizim görevimiz aslında. Bunu başımızdakiler yapmaz. Onlar okullarımızı İmam Hatip’lere dönüştürmekle, açtıkları binlerce Kuran kursuna nasıl öğrenci temin edilimi ile meşgul (Onların çocuklarıysa Amerikan okullarında)
Bu toprakları kurtarmanın ne kadar zor olduğunun bilinciyle günde iki üç saat uykuyla sürekli çalışan canım Atamız, bu toprakları korumanın bundan kat be kat daha zor olacağını bize söylevleriyle iletmişti.
Biliyoruz.
Bilmediğimiz; karşımızdaki İngiltere başkanı Churchill’in torunu değil, bir yerli. Bu topraklardan, ama zihniyet onlardan.
Haldun Taner’in eşi Demet Taner bir kitap çıkardı.
Haldun Taner’in yaşamını, anılarıyla anlatıyor. O dönemler, iletişim kanalları tek bir tane… Birbirleriyle mektuplaşıyorlar. Haldun Taner bir mektubunda çok güzel bir şey demiş nişanlısı Demet’e…
“Sana canım demek geliyor hep kalemimin ucuna… ama can eğreti bir şey… ben senin çok kalıcı olmanı istiyorum.”
Bu satırları okuyunca düşündüm; Acaba canım yerine ne kullandı sonra?
Haldun Taner haklı. “Can” eğreti bir şey… bugün var yarın yok. Canım Atam derken bundan sonra aklıma hep bu eğretilik gelecek.
Atatürk ve Çanakkale’de yatan şehitlerimiz bizim ruhumuz aslında.
Can çıkar ruh çıkmaz…️
Ruhum Atatürk, Ruhum Çanakkale…
Çanakkale zaferimizin 103.yılı kutlu olsun!
Zu x
instagram @banabiyersoyle
Vay vay vay… Yine döktürmüşsünüz diyeceğim ama az olacak. Bu bilgilere ve detaylara nereden ulaşıyorsunuz bilmiyorum, ancak çok etkilediğimi ve hafızama mıh gibi kazındığından emin olabilirsiniz…
Japonlar’ın çok farklı davranış ve huyları vardır. Ancak geçmişlerinden hiç bir zaman kopmamışlardır, bırakmazlar o zor kazanılan eski huyları… Bu yüzdendir her daim birbirlerine gösterdikleri saygı, birbirlerine destekleri. Atalarından öğrenmişlerdir, bıkmadan usanmadan savaşmayı ve hayata karşı galip gelmeyi. Düşünsenize 63 yıl önce ülkenize Atom Bombası atılıyor, Yurt taşlarınız ölüyor, tüm her yer derbeder halde. Sonra sıfırdan bile değil, eksi’ den tekrar bir hayat kuruyorlar Mavi Gökyüzü’ nün altında. Çünkü Atalarından gelen bir çalışma ve disiplin var. Sonra deniyor ki insanlar dünyayı yönetiyor, tabi ki öyle olacak. Toplumda hırs ve eğitim var, teslim olmayıp yılmamak var. Daha bir çok şey var… Ama en çok saygı var. İşte bu yüzdendir Ertuğrul Fırkateyn’ ine yaklaşımları ve Türklere olan dostlukları. İşte yazınızda bahsetmişsiniz, Vatan’ a verilen değeri ne şekilde gösterdiklerini…
Evet bu sene tam 103 yıl oldu, her müsait olduğumda Çanakkale’ ye gittim. Mezarlıkları gezdim, bir çok noktasını duyumsadım. Hatta öyle ki Sevgili Atam’ ın Conkbayırı dürbünle izlediğini küçücük yere sığamadığım için yüzükoyun uzanıp onu gözünden çıkartma yapılan yerleri izledim. Şu an bile bunları yazarken gözlerim yaşarıyor ve tüylerin diken diken oluyor. Ne Koca Bir Destan ve Ne Acıklı Bir Yaşanmışlıklar…
Ama gidenlerin dönmek gibi bir düşüncesi yoktu, hatta bunlardan bir tanesi de benim biricik dedemin babası Süleyman Bey’ di. Dedem babasını hiç görmemişti, o doğduğunda babası Yemen’ den gelip çoktan Çanakkale’ nin yolunu tutmuş. Hatta Ordu dinlenmesini istemiş, ama o ve bir kaç arkadaşı ” Vatan gidince dinlenecek yer olmaz” diye söylenip gizlice gitmişler dönülmeze…
İşte böyledir Çanakkale, herkesin bir parçası oradadır ve işte bu yüzdendir ki
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ……
Bende yorumunuzu okurken Conk Bayırı’nda o kutsal noktada gözlerimi silmeye başladım. Sonra rahmetli kahraman büyükbabanız Süleyman bey, ve son cümle “Çanakkale Geçilmez”. Bu kahramanlıklarla, akıttıkları kanla, dedelerimizle, ata değerlerimizle yetiştiğimiz bu topraklarda hiçbirşeyden geçilmez elbet. Saygıyla, minnetle…