Geçenlerde bir kahvaltı organizasyonu için Polonezköy‘deydim. O ara okuduğum kitabın bir bölümü de Polonezköy’ün tarihçesinden bahsediyordu:
“Polonezköy; Anadolu yakasında Karadeniz kıyıları yakınlarında Polonyalılar tarafından kurulan bir köydü. Burada yaşayan Polonyalılar Mişel Czajkowski liderliğinde ülkemize sığınmış siyasi mültecilerdi.
1830 yıllarında bu bölgede yetimlere ziraatı öğretmek üzere Lazarist rahipleri tarafından kurulan St Vincent (Aziz Vincent) çiftliğinde barınmışlardı gelen Polonyalılar ilk. Daha sonraları Mehmet Sadık Paşa adını alarak müslümanlığa geçen Mişel Czajkowski, çiftliği rahiplerden satın alarak 12 kişilik bir grupla Adampol köyünü kurdu. 1830 ihtilalinden kaçan Polonyalıların ve Kırım Savaşı’na iştirak edenlerin gelmesi ile Adampol’ün nüfusu artmaya başladı. 1938 yılında bütün bu Polonyalılar Türk vatandaşlığına kabul edildi. Adampol’de Polonezköy oldu.
Artık bugün 1000’i aşan nüfusu ile Polonezköy, kiraz zamanında piknik yapmak için veya haftasonları Polonyalılar tarafından işletilen küçük pansiyonlara çiftlik ürünleri yemek için gidilen mesire yeri değildir. Oteller, pansiyonlar, lokantalar her tarafı istila etmiştir. Polonyalılar gitgide azaldılar ve topraklarını zengin İstanbul fırsatçılarına sattılar.” Fortunato Maresia, Pera Beyoğlu ve Anılar
Kahvaltı sonrası yürüyüşüm esnasında motorcu bir grupla karşılaştım. Yürüyüşüm bitti, kahve molası verdim. Baktım o gördüğüm motorcular da bulunduğum kafede mola vermiş… derken bir ‘Merhaba’ deyip hepsiyle tanıştım. Grubu acayip keyifli buldum ben; enerjilerini, hayata bakışlarını çok sevdim. Onlarla İstanbul üzerine ufak bir söyleşi de yaptım.
***
Sizi tanıyabilir miyiz?
Biz Pis Motorcularız. Beş kişiyiz.
Hobi olarak motora biniyoruz. Her cumartesi kahvaltı yapıp, eğlenmek için yola çıkıyoruz. Çok ortak noktamız var. Hepimizin kızı var mesela. Sigara içmiyoruz. Hepimiz spor yapıyoruz. Futbolla ilgilenmiyoruz. Bisiklete biniyoruz.
Grup üyelerini tanıyabilir miyiz?
Elbette.
Soldan sağa doğru…
Ali Başakıncı
59 yaşında, Şirket sahibi, Sektör: Taşıma ve Kaldırma sistemleri, Evli, iki kızı var. Araba yarışçısı. Birincilik dahil çeşitli ödülleri var.
Rasim Akyalı
48 yaşında, Genel Müdür. Sektör: Otomotiv, Evli, bir kızı var
Kadir Cinoğlu
54 yaşında. Şirket sahibi, Sektör: İnşaat demiri, Evli, bir kızı var
Hakan Akarcalı
54 yaşında. Şirket sahibi. Sektör: Telekom, Evli, bir kızı var. 1989’da Sabah gazetesi Londra temsilcisiydim. Ali ile orada araba yarışçısı olarak röportaj yapmıştım.
Oğuz Küçükbarak
40 yaşında, Şirket sahibi. Sektör: Yazılım, Evli, iki kızı var. 99 yılında Ankara’dan İstanbul’a taşındım.
Peki İstanbul hakkında ne düşünüyorsunuz? Gittikçe betonlaşan bir İstanbul var artık karşımızda!
Oğuz – Biz Pis Motorcular olarak her haftasonu buralardayız. Bu ormanların bekçileriyiz aslında. Hangi bölge ne kadar yol çevirmiş, arazi çevirmiş hepsini görebiliyoruz.
Rasim – Bizim taraftan bakınca gerçekten orman azalıyor. Bundan birkaç yıl önce Polonez’e kadar ciddi bir ormanın içinden geçerken, şimdilerde neredeyse 300-400m bir patikamız kaldı. Geri kalanın tamamında ağaçlar kesilerek orman yok edildi.
Kadir – Çekmeköy’de bizim evin arkası birkaç sene öncesine kadar ormandı mesela… şimdi otoyol geçiyor, orman yok!
Rıdvan – Şu tarafta sağ tarafa bakarsanız tepeye kadar orda bir yol var; orman yangın yoludur o. Eskiden yukarıda orman yangın yolu gözükmezdi. 30 yıldan bahsetmiyorum eskiden diyerek. 4 -5 yıl öncesi
Hakan – Yazık oluyor İstanbul’a. Yeşillikler azalıyor.
Ali – Bir iki yıldır ciddi bir şekilde ağaç katliamı var. 3.köprüden bu tarafa Karadeniz sahilinden olduğu gibi ağaçlar komple yok edildi.
Kadir – Bizim gördüğümüz en önemli tespit, her hafta yol ve patika değişiyor. Önce çeviriyorlar, bir hafta çevrilmiş görüyorsun çayırı, ormanı, ertesi hafta ağaçları yerlerde görüyorsun.
Oğuz – Motorla geçerken her haftasonu görüyoruz. Kadir’in dediği gibi; önce çeviriyorlar, bir hafta sonra ağaçlar sökülmüş görüyorsun, bir başka hafta hepsi toplanmış gitmiş. Sanki o arazide hiç ağaç yokmuş gibi.
Rasim – İnşaat yapmak için arsalar açılıyor böylelikle
Ali – Ağaçların köklerini bile söküp götürüyorlar.
Rasim – Sonra kanalizasyon çalışması başlatıyorlar.
Kadir – BJK Nevzat Demir tesisleri var, onun arkası bakir ormandı. Orda motora biniyorduk 4 yıl kadar önce. Geçtiğimiz yıl kanalizasyon yapıldı ormanın içerisine. Aslında orman gibi görüyorsunuz sizler orayı; ama çoktan imara açılmış oluyor.
Oğuz – Yeni yapılan yolla ortadan tel örgüde çekilmiş öbür tarafa da geçemiyorsun. Göstermelik bir orman var, muhtemelen bir yıl içerisinde Kiptaş’ın konutlarını görürüz. Çünkü altyapı yapılmış durumda.
Rasim – Yol ve kanalizasyon tamamsa gerisi geliyor mutlaka.
Oğuz – Şile’ye de gidiyoruz biz. Sahili çevirenler var… kısa bir süre sonra da inşaat başlıyor.
Kadir – Buranın en büyük problemi sahilde hektar hektar alanlar çevriliyor. Orman yangını gibi, yanıyormuş gibi.
Hakan – Yolda ağaçları görüyorsun, sonra toplanmış gidiyor, sanki hiç ağaç yokmuş gibi
Oğuz – Ama her şeye rağmen İstanbul’un keyfini sürüyoruz biz. Buralarda oturduğumuz için İstanbul’un şehirsel kaosundan uzağız aslında.
Siz nerede oturuyorsunuz?
Oğuz – Ben Riva’da oturuyorum. Kavacık’ta çalışıyorum.
Peki ileride emekli olduğunuzda İstanbul’u terkedecek misiniz?
Ne emekliliği ya :)))) Çok da İstanbul’da yaşamıyoruz ki biz!
Bir Merhaba ile inşaat çılgınlığının, İstanbul fırsatçılarının nelere kadir olduğunu, dedikleri gibi ormanın gönülden bekçilerinden duymak ne kadar çarpıcı ve bir o kadar üzücü. Tarım arazileri ve ormanlara inşaat izni vermek son dönem şehir planlamacılığımızın en büyük “başarısı”. Toprağa hiç ama hiç önem vermez olduk. Eski evlere bakın, bu konu sizin en büyük ilgilerinizdendir, ister müstakil ister apartman dairesi olsun hep bir makul alanı işgal eder, dar ama yüksek tavanlı ve ihtiyaç olan kadar. Bir Japon üst düzey memurunun evinde çekilen röportajını seyretmiştim; kendisi eşi ve kızıyla 60 metrekarelik bir lojmanda otururken terfi etmiş ve buna bağlı olarak yeni lojmanı 66 metrekarelik olarak tahsis edilmiş. Ne zaman biz de az ile yetinecek bu hassasiyet gelişir ve talepte doğayla barışık olmak öne çıkar, o gün o alanın imarı enfes olur.
Pis motorcular hobileri ile her haftasonu doğada çok değerli zamanlar geçirip haftaya enerjik başlarlar, bunun kıymetini bilirler, onları da tebrik ederim. Bir dönem düzenli olarak her haftasonu kuş gözlemine çıktığım zamanlarda duyduğum hazzı anımsattılar.
Size çok teşekkür ederim Zuhal Hanım, doğada geçen anlardan doğan güzel sohbetlerle İstanbul’dan uzakta İstanbul’ un doğasını anımsattınız, yaşattınız. 🌲🕊
Bu değerli yorumunuz için asıl ben size teşekkür ederim Alp bey.
Bazen ister istemez düşünüyor insan bir deprem olsa nereye kaçacağız?! Evden çıktık koştuk kaçtık diyelim nereye çöküp konaklayacağız! 99 depreminde 3 gün geçirmiştim dışarıda Bostancı’da bir yeşillik alanımız vardı. Şimdi koca blok apartman oldu. Her yerde olduğu gibi ! Bizden sonraki kuşak yeşili ancak müzede görebilecek sanırım !!! Ahhh 🙁