Bana Bi’Yer Söyle

Tünel’den Taksim’e : İstiklal Caddesi’nde Gezilecek Yerler

Alaaddin’in sihirli lambasından bir cin çıksaydı; ondan kesinlikle şunu dilerdim: Beni, 1940’ların albenili büyülü İstiklal Caddesi’ne ışınla-masını.
***
Rahmetli Aydın Boysan‘ın deyimi ile, Beyoğlu İstanbul’un canı cennetiydi… Ve cennete nasıl gidilir(di)? -Ütülü pantolonla!
 ***
Ütülü pantolon” burada, bir özenin, bir şıklığın sembolü! O zamanların İstanbul’unda, Beyoğlu‘na gezmeye gidilirken, hanımlar ve beyler hep şık olmaya özen gösterirdi.
***
O Beyoğlu’nu ne yazık ki geri getiremeyiz şu an…
Ama İstiklal Caddesi‘ne her gidişimde o dönemin ruhunu da bir bahar ayini gibi peşimden getiriyorum.
***
Gözlerimi yumarım… Sinemalar, tiyatrolar, konserler, sergi açılışları, edebiyat matineleri… Şairler, ressamlar, kırık dökük sevdalar… Müzisyenler, tiyatrocular, gazeteciler, dergiciler, eski kitapçılar, plakçılar… En kaliteli meyhaneler, pastaneler… Markiz, Lebon, Baylan… Veee Madam Berta!
***
Evet Sevgili Cin, beni Madam Berta’nın dönemine götüremedin belki ama… Bakkk… o bana geldi…
Dantel yakalı siyah elbisesi, topuz yapılmış simsiyah saçı, kırmızı taşlı küpeleri, topuklu ayakkabısı ve şapkası ile İstiklal Caddesi‘nde gezintiye çıkıyoruz şimdi.
Haydi!..

Tünel’den Taksim’e : İstiklal Caddesi’nde Gezilecek Yerler

1- Tünel
Karaköy ile İstiklal Caddesi arasında gidiş gelişleri kolaylaştırmak amacıyla 1874 baharında tamamlanmış. Ocak 1875’te açılışı yapılana kadar olan altı aylık süreçte, hayvan taşınarak güvenliği test edilmiş. Resmi açılışa Sultan eşliğinde Pera’nın önde gelen en seçkin sakinlerinin katıldığı görkemli bir törenle, Pera pastacılarının nefis tatlıları, şampanya ve şarap ikramı ile açılışı olmuş.
Her trene Batı müziği çalan orkestra eşlik etmiş. Fakat hayvan kokusundan tüm davetliler rahatsız olmuş. Sultan Londra’dan yeni trenler sipariş etmek zorunda kalmış.
***
Londra’dan ve New York’tan sonra dünyada yapılmış 3.metro olduğunu biliyor muydunuz? Paris ve Budapeşte gibi eski metrolar bile bundan çok sonra yapılmış. Karaköy’den Beyoğlu’na yokuş yukarı çekildiği için aslında metro değil, bir yeraltı füniküleri.
İstiklal Caddesi’nin estetik gelişiminde Tünel’in büyük bir etkisi var. Tünel açıldıktan sonra Beyoğlu, kısa zamanda Avrupa tarzı apartmanlarla dolmuş.
***
Madam Berta Tünel inşası sırasında geçen enteresan bir olayı anlattı bana. Hem çok şaşırdım, hem çok güldüm.
“Tünel inşası sırasında beklenmedik bir sorun ortaya çıkmış. Tünel kazılırken çıkarılan tonlarca toprak ve kaya parçalarının ne yapılacağını kimse düşünmemiş. İnşaat sırasında bir hendek açılmış sürekli her çıkan toprak ve kaya bu hendeğe yığılmış.Yağmur yağdığında çevredeki sokaklara çamur dereleri akmış bu yığından. Sonunda bir çare bulunmuş, tüm bu yığın, şimdiki Tepebaşı’nın olduğu yere taşınmış.”…
Hmm demek Tepebaşı ismi de buradan geliyor… Sağolun Madam Berta.
***
 2- Suriye Pasajı
1908 yılında inşa edilmiş en karakteristik yapılardan biri. Sahiplerini Madam Berta tanır. Suriyeli tüccar ve İstanbul Ticaret Odası Reisliğini’de yapmış Abud ailesine aitmiş.
Bu pasajın bir sürü ilkleri olmuş… Elektrik ve hava gazının saraydan sonra ilk bağlandığı pasaj, Türkiye’nin ilk sineması burada açılmış (Santral sineması), Türkiye’nin ilk çift asansörlü sistemi bu pasajlı apartmanda gerçekleşmiş.
Gördüğüm kadarıyla, pasajın zemin katını ikinci el kıyafet satan Retro giysi dükkanı parsellemiş! Kapıya koyduğu mankense bu tarihi yapıya büyük saygısızlık!
 ***
3- Parole
Suriye Pasajı’nın hemen girişinde Parole Cafe/Restoran var. Burada oturup birşeyler yemek/içmek öyle zevkli ki!
Ne dersiniz Madam Berta burada bir şeyler içelim mi?
 
***
4- Mandabatmaz Türk Kahvesi (Kuruluş 1967)
Olivia Çıkmaz’ında ufacık bir dükkandır. Dışarıda tahta iskemlelerinde yer bulduysan hemen otur bir kahve sipariş et.
Türk kahvesini geleneksel pişirme metoduyla pişirebilen tek yer olduğu için “Dünyanın en iyi Türk Kahvesi“ni içebileceğin yerdir aslında Mandabatmaz.
Burada pişen kahve öyle bir efsunlu kahve ki, öyle yoğun bir köpüğü var ki, üzerinde Mandabatmaz!” mottalarını logolarında kullanıyorlar.
***
5-Rejans Rus Lokantası
Mandabatmaz’da kahvenizi yudumlarken hemen farkedeceksiniz Rejans’ı. Hemen karşı binada en üst katta 1917 Rusya iç savaşı ile İstanbul’a göç eden üç Rus kadın tarafından açılmış. Tabi yıllar içinde yüz kere el değiştirmiş. 2011’de kapanmıştı. 2015’de yeni sahipleri ile tekrar hizmete açıldı.
İçeride Atatürk‘ün yemek yediği masa “sonsuz rezerve” olarak halâ korunuyor. *Sırf bu masayı görmek için bile kahvenizi içtikten sonra Rejans’a uğrayın derim.
***
6-J’adore Chocolatier
Madam Berta bayılıyor buraya.
1920’lerin dünyasında kalmış, ufacık iki katlı bir mekan J’adore. Onlarca çeşit çikolataları var. Biberli, Naneli, portakallı…
Sıcak çikolataları oldukça popüler. Paskalya ve Noel zamanları da vitrini çok çekici oluyor.
***
7- San Antuan Kilisesi
Madam Berta, San Antuan Kilisesi’nden önce bu arazide bir ahşap şapel olduğunu söyledi. O ahşap şapel yanmış… Aynısından tekrar yapılmış, o da yanmış. İstanbul’un baş belası yangınlarından kilisemizi nasıl koruyacağız diye düşünülürken, bir rahibin “taştan yaparsak yanmaz” demesiyle, bu görkemli taş kilise yapılmış. 16 Kasım 1913 yılında kutsanmış.
Madam Berta; “artık İstanbul’un Levanten nüfusu da kalmadı . Cemaati kimler?” diye sorunca söyledim; Her pazar İngilizce, İtalyanca, Lehçe, Aramice ve Türkçe ayinler yapılıyor. Kilise’nin yeni cemaati Afrikalı, Filipinli, Türkiye’nin güneydoğusundan Arapça ve Aramice konuşan göçmenler… Iraklı Hristiyan mülteciler artık.
Madam Berta hüzünle başını eğdi.
***
8- Yapı Kredi Kültür Merkezi
Buradaki sergileri sakın kaçırmayın. Geçerken mutlaka uğrayın.
***
9- Galatasaray Lisesi
İstanbul Üniversitesi’nden sonra şehirdeki en eski eğitim kurumudur. Kapısını her geçişimde fotoğraflarım. Tam önünde Galatasaray Lisesi tramvay durağı da bulunmakta.
***
10- Çiçek Pazarı/Şampiyon Kokoreççi
Canımız kokoreç çekti. Hemen içi alınmış bir çeyrek söyledik. Eski lezzeti kaybolmuş ama yine de çok güzeldi.
***
11- Ravouna 1906 (No:201)
1894 yılında İtalyan Ravouna ailesi tarafından antika mağazası ve ev olarak yapılmış. Girişi cafe.  Kahveleri, tatlıları çok iyi.
*Mutlaka terasına da çıkın. Yukarda manzara şahane… Gün batmadan yakalayın!
***
12- Halep Pasajı
Bu pasajda bir sürü takıcı var bir de dönerini çok çok çok başarılı bulduğum;
İstiklal’e ne zaman gelsem Münhasır‘da mutlaka döner molası veririm. Madam Berta daha önce hiç döner yememiş. “Buralarda kebapçılar olmazdı” diyor. Şimdi üst kata Münhasır‘a çıkıyoruz ona nefis bir döner ısmarlayacağım.
Cam kenarında bir masaya oturduk. Diğer masalarda Uzak Doğulu ve Arap turistler vardı.  Birer porsiyon döner söyledim. Önden patates kızartması, turşu ve nar ekşili salata servis edildi. Sonra nefis dönerlerimiz geldi.
Madam Berta ba-yıl-dı. Extra yarım porsiyon daha söyledik. Onu da iştahla yedi. Üstüne sade Türk kahvelerimiz içildi. Sonra masamıza bakan garsonla sohbete daldık. Madam Berta meraklı her şeyi soruyor. “Bu nefis et nerden geliyor?” Arada bir İngilizce’de konuşabilen garsonumuz, tüm malzemelerin -şalgam dahil- hepsinin Adana’dan lokal çiftliklerden getirildiğini söyledi.
Lezzetin nerden geldiği de belli oldu.
***
Yemekten sonra, merdivenlerden aşağıya indik. Hemen sağdaki açık dükkan Düş Ağı’ndan el yapımı çiçekli yüzükler aldık.
***
13- Pami Sahaf Pera
Demirören AVM’nin içinde en üst katta yer alıyor. Tam bir sahaf. İçinde her şey geçmişten. Yeni olan tek şey kitap imzalamaya gelen yazarlar, bazen söyleşiler. Eski plaklar, eski paralar, pullar, eski gazeteler, eski romanlar, ansiklopediler, şiir kitapları… ufacık dükkan kocaman bir hazine sanki. Dükkanın arka kapısı terasa açılıyor. Orada renkli ampulların altında oturmak da çok keyifli.
***
14- Grand Pera (eski Emek Sineması)
1926 yılında ilk Türkiye Güzellik Yarışması burada düzenlendi.
20 Mayıs 2013’te yıkıldı.
Yeniden yapıldı. Her şey yeni. Hızlıca bakıp çıkıyorum genelde.
***
15- Madam Tussauds İstanbul
Açıldığında hiç ilgimi çekmemişti. Defalarca önünden geçtim girmeyi düşünmedim. Sonra bir arkadaşımın daveti ile gittim.
Bayıldım. Girişler Grand Pera’nın hemen yan sokağında.
Biletler 40 lira. İnanın paranızın hakkını veriyor. Hem çok eğlendim, hem de büyülendim.
Burayı mutlaka görmenizi isterim.
 ***
16- Hüseyin Ağa Camii
İstiklal Caddesi’nin ilk ve tek camisi. 1595 yılında Galatasaray’ın ağası Hüseyin Ağa tarafından yaptırılmış.
1934 yılında Atatürk tarafından ilk halindeki gibi onarılmış. Cami çok sevdiğim cami tiplerinden. Mütevazi, sade ve küçük.
Arka avluda güzel bir şadırvanı da var.
***
AMA;
Bu güzelim camii, Demirören AVM yapılırken titreşimlerden büyük hasar gördü. Demirören Ailesi caminin yenileme çalışmalarını ödeyeceğine söz verdi. Ama rakamın 1 milyon TL üzerinde olduğunu duyunca aile ve hükümet arasında anlaşmazlıklar çıktı. Bu nedenden dolayı bu şirin tarihi camii 2011-2014 yılları arasında kapalı kaldı. 14 Şubat 2014’te dönemin Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç tarafından yeniden ibadete açıldı. Açılış konuşmasında Bülent Arınç bir de şiir okudu.
 “Şiir kimindi” diye sordu Madam Berta,
“Nazım Hikmet’ten bir şiir okudu”
 Madam Berta oldukça şaşırdı bu sözüme…
“Kuzum, Nazım Hikmet’le devlet ne zaman barıştı?”
Bu arada Cami yenilenirken tarihi hiçbir şey kalmadı içinde. Tüm özgünlüğü gitti!
***
17- Rumeli Han
1894 yılında yapılmış anıtsal bir bina. Binanın dış cephesini tepeden aşağıya doğru incelerseniz tam anlamıyla büyülenirsiniz.
Madam Berta, pasajın üstünde 58 daire olduğunu söyledi. Gençliğinde 22 nolu daire de bir süre yaşamış. Kötü bir cinayet yaşandığı için Rumeli Han’daki dairesinden ayrılmak zorunda kalmış.
“Biraz bahsedebilir misiniz bu cinayetten, bloğumda yazarım belki…”
“O zamanlar Rumeli Han’ın girişinde bir muhallebici vardı. Sahipleri hemen üst katındaki dairede yaşarlardı. Bir gün eve geldim, daireme giremiyorum. Polisler kapıda yığılmış. Kamelya hanım, annesi Despina hanım, aşçıları Kikor ve köpekleri bıçaklanarak öldürülmüş. O zamanlar yerli basında sansür vardı. Bu tür olaylar yazılamazdı. Yabancı basından öğrendiğimiz kadarıyla, Padişahın damadı, Kamelya hanımla aşk yaşıyormuş. Devletin yüksek çıkarları ve hanedanın mutluluğu için muhallebici Kamelya öldürülmeliymiş. Ama ne yazıktır ki toplu katliam yapılmış.”
Rumeli Han’ın yenileme çalışmaları Şubat ayında tamamlandı. Han’ın girişine Lookanta adlı bir restoran ve ayaküstü takılabileceğiniz bir kafe var.

 ***
Rumeli Han’ın günümüze kadar ulaşmış en eski kiracısı Rebul Eczanesi’dir. Madam Berta, eczane sahibi Mösyö Rebul’ün Osmanlı’da Eczacılar Birliği başkanı görevinde bulunduğunu söyledi. Bu eczanede çalışanların Fransızca konuşması zorunluymuş! Hadi bir kolonya alalım mı?
***
18- İnci Pastanesi
1944 yılında Lukas Zigoridis tarafından kurulmuş olduğunu söyledi Madam Berta. Ve İnci Pastanesi, kurulduğundan tahliye edilene kadar olan o yıllarda, iç dekorasyonu aynı kalan hiç değişmeyen tek yermiş Beyoğlu’nda! Ne yazıktır ki, 7 Aralık 2012’de bulunduğu binadan tahliye edildi.
14 Şubat 2013’de Mis sokak’taki yeni yerinde tekrar açıldı. İstiklal Caddesi’nin bir ritüelidir İnci!  Uğramadan, profiterol yemeden eve dönülmez. Ben her gittiğimde yarısını profiterol, yarısını da Uludağ pastası koyduruyorum. Harika oluyor. Deneyin!
 ***
Madam Berta’yla Tünel’den Taksim’e İstiklal Caddesi gezintimiz Taksim Meydanı’nda noktalandı. Vedalaşmadan hemen önce kulağıma fısıldadı…
“Geçmişten birşey bulamadım, ama döner nefisti!”
 
Zu Floria
 
Instagram @banabiyersoyle
Exit mobile version