Mektuplarıyla Halikarnas Balıkçısı
Birkaç gündür düşünüyorum da, Aşk mı edebiyattan, edebiyat mı aşktan çıkmıştır? *yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan gibi oldu bu!
Bir Whats app grubumuz var; geçen gün bu grupta bir arkadaş bir kitaptan bahsetti. Halikarnas balıkçısı ile diğer dev bir isim arasında geçen, ‘Balıkçı’nın ölümüne dek’ 15 yıl sürmüş, çok kıymetli, nadide, olağanüstü bir aşktan.
Daha bir iki ay önce Mavi Sürgün’ü tekrardan okumuştum. Bloğumda Balıkçı’yı da yazmıştım…
Dolayısıyla konu müthiş derecede ilgimi çekti.
Balıkçı hakkında daha bilmediğim ne vardı?
Farkettimki aslında Mavi Yolculuk, Cevat Şakir ve Azra Erhat arasında yaşanmış, Ege’nin tüm maviliğini de içine almış, dev bir aşkın diğer adıymış.
Bu aşk öyle bir aşk olmuş ki, Halikarnas Balıkçısı aldığı son nefese kadar 15 yıl boyunca Azra Erhat’a, bilim, kültür, aşk ve sevgiyle dolu mektuplar yazmış. Azra Erhat, Balıkçı’nın ölümünden sonra tüm mektupları saymak istemiş, sayamamış. “Bazı mektuplar dört okul defteri kadardı” demiş kitabında. Binlerce mektup!!!
Mektuplaştığı yıllarda Azra Erhat büyük bir sandık almış Kapalıçarşı’dan! Balıkçı’dan gelen mektuplarla bir yılda doluvermiş o sandık.
Balıkçı son nefesini vermeden önce son bir mektup daha yazmış Azra’ya. *Dün gece okurken o anı öyle büyük, öyle dolu dolu yaşadım ki, bir süre bulunduğum yere sığamadım.
Azra Erhat iyi ki Balıkçı’nın son sözünü dinleyip mektupların küçük bir kısmını kitap haline dönüştürmüş. Çünkü bu aşk sandıkta kalmayı haketmeyecek kadar olağanüstü güzellikte, insanüstü gibi.
Aşklarında, vefa, saygı, hayranlık, şevkat öyle yoğun yaşanmış ki!.. Satırların arasında efsunlandım, bu dünyadan uzaklaştım kısa bir süre.
Mektuplarında birbirlerine hitaplarına baktım; onlarca yüzlerce “Canım’la” başlamış her mektup!
“Canım canım canım canım Merhaba…
Çok çok öperim…Hem de öyle rujla mujla değil, Balıkçımla dolu olan canımla öperim.”
***
“Canım canım canım, Güzel meleğim Merhaba.
Denizde boğulmakta olana bir cankurtaran simidi atarlar. Sen bu dakikalarda osun ve hemen, hemen lazımsın. Çünkü pek müteessirim yani yüreğim duruverir. Ben dayanırım a canım amma belki beynim, yüreğim dayanmaz. Amma içim yanmaktadır. Kendime sana böyle açıkladığıma eyi mi ettim bilmem. Üzülme,ne de olsa ben seni (yakında) göreceğim. O zaman bir şeyim kalmaz. Seni olduğun gibi gönlüme aldım. Sende bütün insaniyeti seviyorum. Sen dünyanın bana verdiği mükafatsın. Sen artık bana, ben doğdum doğalı yanımda idin kanaatı geldi.”
***
“Balıkçım hala beni kendinden ayrı bir varlık sanıyorsun, ‘la personne’ diyosun. Hayranım olmaya kalkışıyorsun. Şu Azra’yı kolun, ayağın, kendi vücudunun bir parçası saysana. Ne diye ayırıyorsun beni senden… Ellerini öperken ben, bayram çocuğu gibi bir adet yerine getirmiyorum. O Lykos Vadisi’ne otomobille giderken hep ellerine bakıyorum. Hem söyledim sana, ellerini çok beğendiğimi. ’Sensuellement’ öpüyorum onları. Burada olsan da öpeceğim, ne yapayım öpmek istiyorsa canım. Ben senin gibi arzumu gülünç olmak korkusuyla gizleyecek değilim… Her arzumu iftihar ede ede açığa vururum. Nasıl kızıyorum sana bunları yazarken Balıkçı. Gene dudağım tik yapmaya başladı. Ne olur, eskisi gibi birbirimize her duyduğumuzu içimizden geldiği gibi yazalım.”
Kitabın ismi Mektuplarıyla Halikarnas Balıkçısı.
1976 ve 1985 yıllarında sadece iki basım yapmış. Kitabı şimdilerde sahaflarda bulabilme şansınız var. Bugüne kadar okuduğum en en en en en en en en etkileyici mektuplardı.
Her ikisi de büyük isim olduklarından ‘Devlerin Aşkı’ demişler bu aşka.
Azra Erhat (DT 4 Haziran 1915 Şişli, ÖT 6 Eylül 1982, İstanbul) Türk deneme ve inceleme yazarı, eski Yunan Ve Roma dilleri uzmanı, Filolog, Arkeolog, Felsefe-Düşün Yazarı, Çevirmen ve Doçent.
***
Yaz mevsimi büyük bir aşk benim için. Bugün yazın son günü… Ağustosun son gününü Halikarnas Balıkçısı’nın büyük aşkı ile uğurlamak kısmet oldu bana.
Yaza, maviye, geç kararan havalara koca bir veda vaktidir şimdi!