Bloğuma Hoşgeldiniz 🙂

Hakkımda’yı tıkladığınıza göre “Ben Kimim“den başlayalım o zaman 🙂

 

Ben Kimim?

Annem çocukken en yakın arkadaşına “Birgün kızım olursa ona senin adını vereceğim” demiş. Aradan uzun yıllar geçmiş ve o gün gelip çatmış, ben doğmuşum. Babamın aklında hali hazırda bir isim varmış zaten, onu takmak istemiş bana. Ama annem karşı çıkarak; “Hayır, arkadaşıma söz verdim onun adını koyacağım” demiş.  Hayırdı evetdi olurdu olmazdı derken babam kura çekmeyi önermiş.

“Kısa çıkarsa senin, uzun çıkarsa benim isteğim olacak” demiş. Annem kısa olan kibrit çöpünü çekmiş, babam da sonuçtan memnun kalmayınca, ikinciyi yapacağız diyerek bu kez de yazı tura atılmış. Annem yazı demiş babam tura! İkinci kurayı da annem kazanınca, babam bunu da saymamış; “Herkesin bir üçüncü şansı olmalıdır” deyip, tekrar yazı tura atışına ikna etmiş annemi.

Ve bu üçüncü turda da kazanan taraf annem olunca, babam büyük bir hayal kırıklığı ile kenara çekilerek, pes etmiş.

İşte o pes edilen günden beri adım Zuhal. Annemin en yakın çocukluk arkadaşının ismi.

***

İsmi Zuhal olanlar bilir…

Bize kimse Zuhal demez. Çoğunlukla Zuzu derler, Zu derler. İş hayatım dışında Zuhal diyene rastlamadım ben. Herkes Zu dedi.  Zu ismime o kadar alışığım ki, bazen resmi evraklar doldururken ad kısmına hep Zu yazıyorum. Daha sonra görevli ikazıyla kendime gelip hopp yanına “hâl’i” ekliyorum.

İsmimi takdim etmek için bile bu kadar uzun giriş yazdığımı gören sizler anlamışsınızdır; Evettttt yazmayı seviyorum.

Okuma yazmayı öğrendiğim günden beri içimde bir yazma merakı vardı zaten. Çocukluk yaşımdan ergen yaşlarıma kadar da hep yazdım.

Eskiden siyah deri kaplı Ece ajandaları vardı hatırlar mısınız? Her yılbaşı babama gelen Ece ajandalarından birine el koyar ve her sayfasına bir günce yazardım.

Ben büyüdükçe Ece günlüklerimin sayısı da fazlalaştı tabii. Ufak tefek kitaplığıma da sığmayınca, bende yatağımın altında biriktirmeye başladım.

***

Bir gün okuldan eve döndüğümde yatağımın altı bomboştu. Annem bahar temizliği yapmış. Temizlikçi Ayşe abla odamı toplarken “bunlarda ne böyle atalım” demiş, annemde “at gitsin” diyerek geçiştirmiş öylesine.

O gün hayatımda ilk defa sesimin soprano haliyle tanıştım ben!!! Bir çığlık attım. Bir ağladım. O günden sonra da hiç yazmadım. Taaa ki ilk bilgisayarım alınana kadar.

Ece ajandasına yazdığım günlüklerim bir Word dosyasında birikmeye başladı yıllar sonra yeniden.

***

Doğma büyüme İstanbulluyum.  Ama bir ayağımda hep İngiltere‘de.

Profesyonel mesleğim Bankacılık. İngilizce işletme mezunuyum.

İçi Türk dışı İngiliz olan eşim ve kızımla seyahat etmeyi, yeni mekanlar, yeni tatlar denemeyi çok seviyorum.
Kitap okumaya bayılıyorum. Eskiden bir kitap bitmeden diğer kitaba geçemezdim. Nedendir bilinmez öyle bir disiplinim vardı. Ama artık öyle değilim. Bir kitap okurken iki üç kitabı da aynı anda okuyabiliyorum. Bu geliştirdiğim yeni yöntemin hayal gücüme katkıları çok oldu diyebilirim.

Bu arada yukarıda bahsetmeyi unutmuşum; evett kızımın ismini ben koydum.

Bilin bakalım nasıl?

Bir anne geleneği diyelim. Evettt bende kızıma en yakın çocukluk arkadaşımın ismini verdim 🙂

Bloğum henüz çok yeni. Eskiden yazdığım bloglarım vardı ama hep kendime yazdım. Gelen bazı talepler üzerine de gezi bloglarında yazarlık tecrübem oldu.

***

Bloğumun ismi nereden geliyor?

Instagram‘da bunu bana DM’lerle çok soran oldu. “Bana Bi’yer Söyle” aslında arkadaşlarımın bana çok sıklıkla sorduğu bir soru kalıbı.

“Bana bir yer söylesene Zu Kadıköy’de hangi kafeye gidelim”
 “Zu Karaköy’de bi yer söylesene gidelim” gibi.

Kendime blog ismi ararken ilk aklıma gelen bu oldu açıkcası. Esprili de geldi hem. Ve bloğuma bu ismi koymayı uygun gördüm. Dilbilgisi kuralları gereği “Bana Bir Yer Söyle” doğru olan. Ama ben konuşma dilinde yazmak istedim. Bana bi’yer söylesene denir ya konuşurken! Hani o “bir“de ki “r” hep yutulur. İşte bende bloğumda o R’yi yuttum 🙂

Yorumlara, eleştirilere, yeni fikirlere, tavsiyelerinize açığım. Bana yazın. Hemen aşağıda yorum bırakabileceğiniz alan da yaptım. Siz yazın ben yanıt vereyim. Karşılıklı yazışalım ne dersiniz?

Şimdiden bloğuma katkılarınız için çok teşekkür ederim.
İyi ki varsınız 💗

Ve son söz! Bolca gezelim. Bu bir müze olur, kafe olur, şehir olur köy olur; hepsi mutlu eder bizi. Ve unutmayın: Bir parça çikolata yeme eyleminin verdiği mutluluktan çok daha etkilidir gezme eylemi.

Gelecek yazılarımda görüşmek üzere…
Uzaklardan sevgiler…

Zu Floria – özgeçmiş

27 Ekim 2017