Hoşgeldin Mart 🙂
Mart ayı hakikaten hoş geldi bana.
Masa dergisi’ne bir kitap yorumu ile “Okur Masası” sayfasına konuk oldum bu ay.
Kendimi ayrıca çok şanslı hissettim:
Şiirlerinin lezzetine ve derin hüznüne bayıldığım Didem Madak’la aynı sayıda yer almak benim için tarifsiz bir mutluluk oldu.
Masa dergisi’ne çıkan kitap yorumumun tamamını aşağıdan okuyabilirsiniz.
* * *
İnsanın Anlam Arayışı
Victor E. Frankl, Logoterapi –Her şeye rağmen hayata evet– felsefesinin kurucusu.
1943-1946 yıllarında, Hitler Almanyası‘nda Auschwitz (içlerinde en korkunç olanı) ve Dachau ölüm kamplarına; eşi, annesi, babası ve kızkardeşi ile birlikte tutuklanarak gönderilmiş bir nöro-psikiyatristmiş.
Bu okuduğum kitabı onun doktora tezi.
Babası, annesi, erkek kardeşi ve eşi bu toplama kamplarında ölmüş.
Kızkardeşi hariç, ailesinin tamamı yok edilmiş.
Herşeyini kaybeden, bütün değerleri yok edilen, açlığın, dondurucu soğuğun ve acımasızlığın altında ezilirken, her an her saat imha edilmeyi bekleyen bir tutuklu olarak bir felsefe geliştirir.
Geliştirdiği bu felsefe ile, en kötü şartlar altında bile hayata tutunabilmeyi, yaşamı sürdürmeyi değer kılabilecek düşünce gücüyle, bu toplama kampından sağ kurtulmayı başarır.
Kitabı elinize aldığınızda bırakmanız zaten mümkün değil. Okuduğunuzda hayata bakış açınızın değişeceği kesin.
Toplama kampında kaldığı her gün, gaz odasına gitme, yakılma, vs, ihtimaline rağmen onu ayakta tutan şeyin:
- inanç
- hedef belirleme
- yaşamdan vazgeçmeme ve çektiği her acınında bir anlamı olduğu düşüncesi olmuş.
Her zaman her an ümit etmeye değer şeyler olduğu sürece, yaşama enerjisinin bitmeyeceğini ve en sonunda ışığı gören kişi olup, her türlü zorluğun üstesinden gelebileceğini ve bu inancında yaşamın en temel gerçeği olduğunu anlatmaya çalışmış.
Özgür kaldığında bu felsefesi ile ilgili Logoterapi okulunu kurmuş.
Binlerce hastayı intihardan normal hayata adapte edebilmeyi başarmış, sayısız ödülleri olan, olağanüstü bir adam, bir psikiyatr.
Müthiş müthiş bir kitap…
Mutlaka okumalısınız.
Zu
instagram @banabiyersoyle
Hayatı anlamak için önce yaşamak…
Didem MADAK’ ı ilk bu sayfadaki resmi aklımda kalarak karşıma çıktıkça tanıdım. Sadece bir iki şiirini okumuş olsam da çok etkilemiştir. Hani hepsini bir çırpıda okuyayım demiyorum, karşıma çıkacaktır ve o zaman okuyacağım. Bugün 24 Temmuz, onun 41 yaşında kolon kanseri ile aramızdan ayrılmasına üzülerek son yazısını okudum. Ruhu şad olsun.
Bir yandan bugün Kanserle Savaşan bir gönüllüyü Öztürk SARICA’ yı tanıttınız. Bu hayattan gitmeden insanlara iyilikle dokunmalı; kanser, lösemi, otizm ve daha türlü türlü hastalık ile mücadele etmeli, edenlerin yanında olmalı.
Kitap yorumunuz bir merak uyandırıyor, okuyacağım. Okurken içim şişecektir, sonu güzel olacağı için “yoldur elbet biter” diyeceğim. Teşekkür ederim. 😊
Didem Madak şiirleri çok lezzetli gelir bana. Acıdır, tatlıdır, ekşidir. tuzludur, çocukluktur, fırında pişen kekin kokusudur, anneliktir, kadınlıktır, yoran hayattır! Ara ara okuyun. Çok da yok ne yazık ki! Ve Öztürk Sarıca ile size denk gelmesi de ne enteresan olmuş. Yorum için çok teşekkür ederim Alp bey. Masa Dergisi’ne çıkan kitap yorumumun Didem Madak sayısına denk gelmesi de evrenin bana bir hediyesi olmalı 💙